83. Oscar Ödül Töreni'ne Kısa Bir Zaman Kalan Süre Zarfında DeğerlendirmelerimiYaptım Hazırladığım Listeler Aşağıda Sıralanmıştır.

Un Pueblo Donde Dios No Existe (2015) Trailer from Bahadır Karasu on Vimeo.
Una historia subsistente entre Barcelona y Estambul . Esequiel deja su oscuro pasado atrás. Él decide mudarse Estambul para iniciar un nuevo comienzo. Una vez que se llega a Estambul su pasado nunca dejarlo y él se ha quedado atascado en su mente. Si bien en busca de un nuevo comienzo que sufre dentro de él y luchan por salir de sus pensamientos oscuros. Lea se quede atrás por Esequiel y sufre la unmeaningful abandono , sin causa de Esequiel . Una historia de la gente destrozada que combina dos ciudades nostálgicos de Europa. Con las viejas almas de las ciudades , la gente se reúne en un punto común oscuro " un pueblo donde Dios no existe " , asistimos profundo drama, la ansiedad y la desesperación.
A subsistent story between Barcelona and Istanbul. Esequiel leaves his dark past behind. He decides to move Istanbul to begin a fresh start. Once he arrives to Istanbul his past never leave him and he is stuck in his mind. While seeking for a new fresh start he suffers inside of him and struggle to get out of his dark thoughts. Lea is left behind by Esequiel and suffers the unmeaningful, causeless leaving of Esequiel. A shattered people's story which combines two nostalgic cities of Europe. With the old souls of the cities, people meets in one dark common point " A Village Where God Does Not Exist", we witness deep drama,anxiety and despair.
Trailer Music : Wesley Avery
Directors: Bahadir Karasu, Fabrizio Rossetti
Writers: Bahadir Karasu (screenplay), Fabrizio Rossetti (storyline development)
Starring
Santiago Brusadin
Ariadna Cabrol
Tony Corvillo
Mesut Dalkilic
Merve Ürer
Lulu Hearts
Irmak Ecem Aydemir
girlinasuitcase.net
piranafilm.com
We make films even without having a trip price and producers the godfathers of the cinema who have million dollars .. they keep talking and talking and try to get made movies by the others. Best films are not made by great amount of money.. yes actually they are made but it's not a condition.. spending great amount of money to the movie production means that getting rid out of the problems and obstacles easily that you may encounter during the production if you say that you have the creativity...then it's done !.. and also if you learn the technical stuff .. then no body would stand in front of you. Less money means more creativity. Nobody can ever show creativity in his or her purse .. but money, that's the difference for the independent filmmakers.
- Takıntı -
Film Türü: Kurmaca, Gizem, Dram / Süresi: 18 dk. 15 sn. / Yapım Yılı: 2010 / Yönetmen: Ekrem Doydu / Senarist: Ekrem Doydu / Görüntü Yönetmeni: Bahadır Karasu / Sanat Yönetmeni: Cihan Turhan / Kamera: Ekrem Doydu, Recep Aykaç, Mehmet Emin Özdinç / Ses: Recep Aykaç / Müzik: Aydilge / Oyuncular: İsmail Törk, Cihan Turhal, Duygu Ekinci, Mert Konmuş, Ahmet Faruk Dursun / Film Hakkında: Gökhan sürekli aynı rüyaları gören işsiz bir gençtir. Gördüğü rüyaları ilk başta sorun etmese de kısa bir süre sonra onda Takıntı haline gelir. En yakın arkadaşı olan Kenan ın ise daha büyük bir sorunu vardır. Gökhan hem çevresi hem de kendi içinde boğulurken yaşanan olaylar ona rüyalarının sır perdesini aralayacaktır.
Kısa filmi ayrıca Short Films kısmındanda izleyebilirsiniz.
http://www.mybilet.com/eventinfo.php?eventid=9103
-Çocukları öldüremezsin. Sen ne biçim bir yaratıksın
(Aynı kişi)
-Çocukları getirin. Ne gerekiyorsa yapın
*Bunu yapamayız. Bizler insanız. Bırakın patlasın bomba
Filmi izlemeye başladığımda önyargılarım olmadı değil, ha bu Amerikalılar kendilerini Irak'ta yaptıklarınla yine mi haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz 11 Eylül'den sonra biz buna mecburduk tarzında filmler az da değil hani ama düşündüğüm yolda ilerleyen bir yapım olmadı. Bir teröristen bombaları nereye sakladığına dair bilgi almak için işkence tipi sorgulama yöntemleri kabul edilebilir mi? Milyonların hayatı söz konusu olduğunda insanlık dışı yöntemlere başvurmak ne kadar doğru? Savaşta ne kadar ileri gidilebilinir? Kimler suçlu? Bunun cevabını kadın ajan Brody filmin sonunda vermekte. Aslında Amerikan propagandasından ziyade film perde arkasındaki olaylara bakarak eleştirel bir bakış açısı sunmakta. Film bizlere en basitinden Amerikan üst kademelerinin 2003'ten bu yana süregelen Terrörizm olaylarıyla mücadele ederken ayrıca kendi aralarındada düşünce farklılıklarından dolayı zıtlaşmaları görebiliyoruz. Amerikan vatandaşı ama bir Müslüman 3 Amerikan şehrine 3 nükler bomba yerleştiriyor bombanın patlması durumunda beklenen ölü bilançosu 10 milyon insan. Bombaları yerleştiren Yusufun ise 2 şartı var 2 şartda Amerikan güçlerinin Müslüman ülkelerini rahat bırakması, evet 10 milyon kişinin canı tehlikede, yapılabilecekler belli, adamın istekleri belli ama bazısı o durumda iken bile Barbarlık kelimesinden uzak durmak için 1o milyon kişiye iki çocuğu tercih edebilirken bazısı ise bir Terröristin tehditi yüzünden asırların planı olan Ortadoğru projesinden vazgeçemeyiz düşüncesi.Filmin sonunda bu bakış açısı yeterli mi diye kendinize sorabilirsiniz. Bence değil. Bu kadarını söyleyeyim; işkenceye sıfır tolerans çok yanlış bir felsefe. Oyunculuklara gelirsek Samuel L. Jackson kendisini yine aşmış, Carrie-Anne Moss'ta sade ama ikna edici bir performans sergilemiş. Gerilim açısından sağlam bir yapım olmuş.
1950′li yıllarda bir İngiliz şilebi Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Demir attığı limanda yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye denetlemek üzere soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışardan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, mümkün değildir. Boş şilep, yeni yükünü almak üzere Portekiz’e doğru yola çıkar.
Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır.
Şilep Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve.. kendisi de hayretten dona kalır.
Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19′dur. İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir.
Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı (ya da donacağına inandığı) için ölmüştür.
(Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)
Yukarıdaki hikayeyi mutlaka bir yerlerde değişik şekillerde okumuşsunuzdur, özellikle paylaşmak istedim çünkü hikayenin doğru ve aslını kaynağı ile görmenizi istedim.
Bir insan donacağına bütünüyle inandığı için asla donulmayacak hatta üşünmeyecek bir yerde donarak ölmüştür. Bu üzüntülü bir hikaye olmakla birlikte bir yandan da insan zihninin daha çok bilinçaltının neler yapabileceğini bize göstermiştir.
“İnsanların zihninden yeryüzünden kazanılandan daha fazla değerli taş ve altın çıkarılması mümkündür.”Copyright © 2009 Bahadır Karasu
Design by Design Disease for Smashing Magazine | Blogger Templates by Blog and Web
Darren Aronofsky'nin yönettiği son psikolojik gerilim " Black Swan" filmi bu sözlerle bitmişti.
Aslında filmi bayan izleyecilerin daha çok etkisi altında bıraktığını düşünüyorum bir erkek olarak filmi izledikten sonra direk bir bayan eleştirmenin yazısını okudum Ece Temelkuran'ın Haber Türk'te film için yaptığı yorum dikkatimi çekti paylaşmak istedim.
http://www.haberturk.com/yazarlar/594449-kugunun-savasi