Modern Fetih !!!




Çocukluğumdan beri filmlerle haşır neşir olan bir adamım. Açıkçası epik bir savaş filmini Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle tanıdım. O filmden önce Tolkien'in böyle bir üçleme yaptığını bilmiyordum aslında kitapları görmüştüm ama filmle bir bağlantısı olabileceğini düşünmemiştim çocukluk işte. Herneyse 2000'li yıllarda global sinema olarak oldukça düşüşe geçti sinema dünyası. 60 lı yıllarda Ben-Hur gibi şaheserin varlığını sayarsak 2000'den sonra Gladiator,Truva,Cenettin Krallığı gibi filmlerle coştuk. Amerikanların kurgusal veya kurgusal olmasada abarta abarta kurgusaldan bir farkı kalmayan sahte tarihsel filmleri izleyerek büyüdük biz. Çok ta memnun oluyorduk aslında. Tarih dedik....tarih demek gerçeklik demekti. Tarih'e kimler geçerdi peki önemli olaylar, harpler, kumandanlar... akıl dışı insanlar, cesur insanlar. Tarih'e baktığımızda dünyanın %75'ne yakın hükmeden bir imparatorluğun gerçekleri ortadaydı insan büyüdükçe kendi kendine düşündü... yahu biz niye bir Çanakkale Savaşı ve en önemlisi İstanbul'un Fethi'ni sinemaya aktaramıyoruz. Bu sorulara bir çok cevap vardı sadece ve sadece yerel sinema değil, global sinemayı ilgilendiren cevaplardı aslında. Kısaca üstünden geçecek olursak Kapitalizm'in altın tozu dediğimiz olayın ta kendisiydi.. Sinema dediğimiz olay gerçekleri veya kişiye göre değişebilecek gerçekleri soyut olayları,duyguları,hisleri bir şekle dönüştürme harekete geçirme fiili dedik. Sanatçı yaptığı eylemle kendi kendini tatmin eder dedik. Gelin görün ki 7.Sanat dediğimiz sinema da daha fazla direnemedi ve dünya düzenine ayak uydurmaya başladı.. popüler kültür.. izleyicilerin zevk alacağı.. duygularını daha iyi tatmin edebileceği filmler artık kol geziyordu.. sanat elementleri gerekirse yok sayılıyor sinemanın kapitalist babaları yapımcılar her türlü müdaheleden çekinmiyorlardı. Zira Holywood yönetmenleri bile bu sistemde kişilik bölünmesi yaşadıklarını milleti eğlendirmek ya da ağlatmak için mi film yapacağız yoksa kendimiz için mi gerçeğinin arasında kaldıklarını her defasında dile getirdiler. Tek şikayetleri filmlere müdahele edilmesiydi. Çünkü tonla paralar dökülen filmlerde yapımcılar Box Office'da kaybetmeyi göze alamaz en azından harcadığı miktarı kurtarmaya bakarlardı. Bu yaptırıma rağmen 90 lı yıllarda  parasızlıktan önleri tamamen kesilmeye başlanan yönetmenler isyan noktasına geldi... sinema akımları başlattı manifestolar yazdı ama neticede kazanan yine "Para" idi. Türkiye'de durum farklı değildi her ne kadar avrupa'da tek tük sanatsal filmlere rastlasakta Türkiye hala sinemasal kimliğini bulamayan bir ülke konumundaydı. Filmler sadece ticaret aracı kullanılıyor esas amacı olan kişinin dünya görüşü, hislerini ve duygularını 4-5 kıtaya birden yaymak maksatı ile değil. Onlardan biri de Recep İvedik 3 lemesinin ta kendisiydi. Faruk Aksoy'a ilk filmin gişe başarısı o kadar tatlı geldi ki art arda diğer 2'sini patlattı ve küçük bir ikramiye sahibi oldu. Bilemezdik ki Faruk Aksoy bu paralarla bu kadar ciddi bir şey düşünecek.. Recep İvedi'ği yapanlarada ve yaptıranlarada küfürler sallıyorduk. Zira Faruk Aksoy Fetih 1453 projesini duyurunca tüm sinefillerde ayrıyetten Türkiye'nin önde gelen sinema adamlarında korkular belirdi. İsminden anlaşılacağı üzere bu konu şakaya alınacak ve riske atılacak bir konu değil önemi oldukça büyük.. hatta ve hatta siyasal olarak bile bazı ülkelerle diplomatik bir kriz yaratabilecek nitelikte bir konuydu. Faruk Aksoy kararlıydı... her zaman o sorduğumuz biz ne zaman epik bir Türk savaş ve tarih filmi izleyeceğiz.. bunu kim yapacak sorusunu duymuş olacak ki "Ben" diye haykırdı ve 17 milyon doları masanın üstüne çarptı. 17 milyon dolar demek Türk Sinema tarihinin en pahalı filmi olacak demekti. Hiç bir babayiğit şu ana kadar bu cesareti gösterememiş bu filmin büyük paralalarla yapılabileceği biçiminde kimse eline cebine atamıyor ya gişede başarısız olursa korkusundan atılım yapamıyorlardı. ( Ridley Scott böyle bir konuyu sinemaya aktarmaktan gurur duyacağını ancak ve ancak Vatikan dahil Amerikan sinema endistüri kurumlarının Ridley Scott'a böyle bir işe kalkışma baskısı yüzünden Ridley Scott'un bu projeden vazgeçtiği söylentileri var ). Faruk Aksoy'un kendine olan güvenci tam ki 17 milyon dolar ki böyle bir film için oldukça az bir miktar.. koca tonluk taşın altına girmeyi kabul etti ya ezilecekti ya da halk onu oradan çekecekti. Şimdi boşverelim Faruk Aksoy'u Faruk Aksoy kendine göre doğru olanı yaptı.. peki ya Türk sineması adına bu atılım doğru oldumu... bana göre hayır.

Acele "Fetih" Olmaz. İstanbul bile yaklaşık 55-60 günde fethedildi !

Acele dedik... Faruk Aksoy, Recep İvedik filmlerini boşuna yapmadığını göstermek için acele etti. İstanbul'un Fethi gibi Türk halkının gurur duyacağı çağ kapatan önemli bir olayı aldı ve yanlış yaptı.. kimse almasın demiyorum ama 17 milyon dolara elinden geleni yaptığını filmi izledikten sonra her ne kadar görmüş olsamda böyle bir konunun.. açılış ve patlama olarak seçilmesi çok yanlış bir tercihdi bence.. Türk sineması beklenen patlamayı elbette yapacaktı tek engel paraydı ama İstanbul'un Fethi projesi için çok acele edildi...ki bu unsur umarım ilerde daha yüksek bütçelerle çekecek yapımcılar için bu konu daha önce zaten yapılmıştı diye düşünüp heves kırmaya  yol açmaz.

Oyunculuk Unsurları

Devrim Evin, yerli olarak düşündüğümüzde Fatih Sultan Mehmet için ideal bir benzerlik gibi duruyordu. Özellikle burun kısmı özelliklemi benzetilmiş bilmiyorum ama cidden benziyordu. Ancak şunu maalesef söylemem gerek ki Fatih Sultan Mehmet, tarih hikayelerindeki gibi asil,cesur,bahadır ve karizmatik olarak yaratılamamış. Kingdom Of Heaven filminde Kral Baldwin maskesiyle bile daha havalıydı. ( Bana göre en güzel tercih Fatih için Eric Bana olurdu. )

Ulubatlı Hasan'ı oynayan İbrahim Çelikol bana Yüzüklerin Efendisi karakteri Aragorn'u hatırlattı oyunculuğu gayet başarılıydı. Özellike teke tek kılıç dövüş sahneleri başarılı çekimleriyle filmde ön plana çıkmış.


Kurgusal Fetih'de olmuş !!

Her ne kadar Fetih olayında Ulubatlı Hasan'ın varlığı hala tam olarak bir muamma olsa bile gerçektede filmde olduğu gibi Fatih'in kankası değilde artık sur önlerinde son mücadelede Fatih'in sur üstünde sancağı ilk diken askeri merak etmesi üzerine öğrendiği askerdir. Zira Fatih kanlı mücadelede üzerinde 20-30 civarındaki sur üzerinde Osmanlı Sancağı sallayan Ulubat'lıyı görmüş ve merak ederek yanındaki askere " Tez söyleyin bana kimdir o asker " yanındaki "Ulubatllı Hasan'dır" sultanım." demiştir. Olay böyle cereyan etsede daha filmin ilk başlarında Ulubatlı Hasan'ı Fatih'le kılıç talimi yaparken görüyoruz. Kanka gibi birbirlerinden hiç ayrılmıyor aralarında Sultan - Asker ilişkisi bile yok.  Senaryo bakımında çok hata var sadece spesifik olanlarına bakarsak Ak Şemseddin'in sonradan olaylara dahil olması... İstanbul'un Fethin'de önemli bir yere sahip olan karadan gemi yürütme olayının sıradan bir olaymış gibi sadece üstünden geçilmesi..bla bla bla...bir diğer unsura gelirsek bir çok mekanda ve bir çok insanın önemi olduğu bu olayda Faruk Aksoy kurgulamada gerçekten zorlanacaktı zira zorlanmış ki ne yapacağını şaşırmış.. Film elbette ki F.Sultan Mehmet etrafında geçecek ama filme daha çok duygu,aşk ve geçiş öğesi kazandıracak şeyler aramaya başlamış. Ulubatlı Hasan, Urban Usta ve kızı onun kurbanı olmuş.

Atmosfer ve Görsellik

Filmin en zayıf noktası'da burası işte F.Aksoy demiş ki 17 Milyon Doların çeyreğini bilgisayar efektlerine yatırdık. Evet çok sırıtmayan bilgisayar efektleri var ama çekimlerden o kadar bariz belli ki bu Greenbox dediğimiz olay bas bas bağırıyor özellikle filmin başında bilgisiyar yapımı kartalın İstanbul'a uçusu ve 1450'li İstanbul'u yansıtmak için bilgisayarla matte paint tekniği ile yapılmış sanal bir şehir gözüme çok battı. Ama görsellik alay edilecek kadar elbette ki kötü değil. Ama bazı sahnelerde öyle ki gerek kamera açıları gerek bu greenbox filmin ciddiyetini düşürüyor. Ve daha kötüsü Troy ile antik Yunan'a kadar gidebilen ben.. Cenettin Krallığı ile Eski Kudüs'ü görebilen ve hissedebilen ben Fetih 1453 ile 1450'lerin İstanbul'unu göremedim koklayamadım. Renklendirmeler atmosferler o kadar acemiceydi ki sanki 2012 yılındayız İstanbul'un maketi yapılmış on binlerce kişi kostümler giymiş ve tekrar Fetih'i canlandıracak... filmin bana verdiği hava buydu maalesef beni o zaman geri götüremedi.

Müzik

Her ne kadar Imdb'de tema müziği Hans Zimmer yazsada filmin esas müzikerini Benjamin Wallfisch bestelemiştir. Çok ta kötüde değildir ama nerde epiklik diyorum. 1453 Fetih'in daha iyi müziklere ve daha iyi orkestraya sahip olması gerekirdi.

Sonuç Hüsran Mı ?

Sonuç hüsran değil ama Fetih 1453 bu kadar acele olmamalıydı görünüşe göre bu filmle Türk Sineması adını epey duyuracak ama bu olay bu kadar basit bir şekilde çok çabuk işlenmemeliydi. Biraz daha sabır daha iyi bir film getirebilirdi. Faruk Aksoy yine kazacağını kazandı ama bir yandanda ufakta olsa Türk Sinemasına zarar verdi bu seçimiyle... umarım Fetih olayı sadece bu filmle kalmaz ve ciddiyeti iyice kavranarak bu kez sadece yerel sinema adamları ile değilde uluslararası bir çapta proje olarak tekrar gündeme gelebilir.
top