Artık kendime yeni bir seri başlatmış bulunmaktayım, kendimi sinema dalında eğitmek için film izlemek, yönetmenini ve anlatı tarzını analiz etmek dışında, yabancı kaynaklarda pek çok sinematografik dersler araştırdım, okudum ve okumaya devam ediyorum. Ve hiç bir şekilde Sinema okuluna gitmeyi düşünmüyorum aslında, neden mi ? Elbette ki akademik eğitim bir ünvan sahibi olmanıza yarar ancak onun öncesinde eğer sinemada gerçekten bir yerlere gelinmek istiyorsa başlıktada dediğimiz gibi çay ve sigara ile paketlenmiş uzun muhabbetlerde kalan Dehalar yerine, kalkıp bir şeyler yapmak gerek yani çalışmak gerek. Böyle diyor günlüğünde Robert Rodriguez. Ekipsiz Asi ( Rebel Without A Crew ) kitabını okuduğumda uzaklarda olan o dahi adam sayesinde gittiğim yolun yanlış olmadığını anladım bir şekilde, yapmılş olduklarımı belki şu ana kadar küçümsüyordum belkide zaman kaybı,delilik olarak görüyordum ama Rodriguez usta bir kez kamçıladı beni, özgüven getirdi, her genç sinemacı gibi kendimi o kitabın içinde buldum.


http://i21.photobucket.com/albums/b300/spacemonkey_fg/More%20Random%20Pics/Rebel3.jpg
Kalabalıklar film sanatı,film estetiği,film tarihi vs. üzerine konuşurken Robert Rodrugiez oturduğu yerden doğruldu, hareket etti çalıştı ve bir film yaptı. Robert bir Godard kadar derin değil belki ama çok iyi bildiği bir şey var film eleştirisinin film yaparak yapılacağı. Maddi zorlukları bahane ederek, üretmeden, sinema hakkında atıp tutan " Türk Sineması Neden Gelişmiyor ?" sorusuna uydurma cevap bulanlara diye Türkçe'ye çevriliyor bu kitap. Dehanın %99'u terlemektir yani çalışmak. Her türlü sıkıntıya katlanarak, sabrederek,hayallerine ve fikirlerine inanarak yola devam etmektir. Oysa görüyoruz ki bugün ülkemizde sinema eğitimi veren üniversitelerde öğrencilerde hocalarda dehanın çay ve sigara ile paketlenmiş uzun muhabbetlerde gizli olduğunu düşünüyorlar. Herkes sinema hakkınd atıp tutuyor, Gazeteciler, doktorlar, yazarlar, şarkıcılar vs. birdenbire usta(!) yönetmenler ve eleştirmenler olarak çıkıyorlar karşımıza.

Kameranın arkasına geçip her türlü sıkıntıyı göğüsleyip film yapacak, görüntülerle konuşacak, üretilen taklit Türk sinemasının karşısında dimdik duracak biri yok mu ? İnanıyoruz ki var ancak gerçeklerle arasına duvar örülüyor.

Film Noir Nedir ?

Suç, cinayet, yozlaşma, paranoya, kıskançlık, karamsarlık, sisli geceler, gölgeler, karanlık, ve siyahla beyazın keskin kontrastı. Film Noir denilince akla ilk gelen özellikler bunlar olur herhalde.


Bu tür, II. Dünya savaşı sonrasında popülerlik kazanmıştır. Savaş sırasında insanların nekadar kötü şeyler yapabileceği görülmüş, kafalarda yaşam ve insanlık hakkında şüpheler oluşmuş ve Hollywood ise bu şüphe ve korkuları paraya çevirmeyi çok iyi becermiştir.

Kara film terimi ilk olarak 1946 yılında İsviçreli eleştirmen Nino Frank tarafından kullanılmıştır fakat zamanında klasik kara filmler yapmış ve yapmakta olan film yapımcıları ve oyuncular Kara film çektiklerinin farkında bile değillermiş.

Hollywood'un klasik kara film dönemi, 1940'ların başından 1950'lerin sonuna kadar uzanır. Orson Welles'in Habisin Dokunuşu (Touch of Evil, 1958) filmi klasik dönemin son filmi olarak kabul edilir.

Bazı akademisyenler kara filmin aslında sona ermediğini, ama üslubunun gelişen yapım şartlarıyla güncellenip, şekil değiştirdiğini söylerler.

Temel Özellikleri şöyle sıralanabilir.

1) Kara filmler, yalın aydınlık/karanlık kontrastlarını ve sade ışıklandırma sistemlerini kullanmaya yöneldiler.

2) Kara filmler, çok sık 'geriye dönüş', 'ileriye gidiş' tekniklerini,ve hikâyedeki sıralamayı belirsizleştiren diğer teknikleri içeren, anlaşılması güç konulara sahip olmaya meyillidir.

3) Çoğunlukla başkahraman tarafından, dış sesin sonradan eklendiği anlatım da -her şeyi bilen anlatıcı tarafından- bir yöntem olarak kullanılır. (Out of the Past, 1947)

4) Belli örnek karakterler çoğu kara filmde rol alırlar-sıkı dedektifler, femme fatale’ler, rüşvet yiyen polisler, kıskanç kocalar, cesur hasar tespitçileri ve bezgin yazarlar. Diğer yaygın konularda ise başkahramanlar; soygun, dolandırıcılık veya zinalı olaylar içeren tehlikeli komplolarda filme dâhil edilirler. Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (1946), Double Indemnity (1944)

5) Suç (genellikle cinayet), hemen hemen her kara filmde bir öğedir; standart sorun olan hırsa ek olarak, kıskançlık da sık sık bir suç motivasyonu olur. (The Usual Suspects (1995))

6) Kara filmler standarttan daha hatalı ve ahlaken daha şüpheli olan kahramanlar etrafında dönmeye meyillidir, bu tür kahramanlar genelde bir çeşit enayidirler.
7) Kara film aslında sık sık karamsar olarak tanımlanır. En tipik olarak kabul edilen kara film hikâyeleri, istenmeyen durumlarda tuzağa düşen (genelde buna sebep olmayan ancak olayların daha da sarpa sarmasından sorumlu olan), rasgele çabalayan, kaderi umursamayan ve sık sık mahkûm olan insanları anlatır. Reservoir Dogs (1991)


8) Kara film, çoğu kez şehirsel bir dekorla bütünleştirilir ve birkaç şehir -özellikle Los Angeles, San Francisco, New York ve Chicago-çoğu klasik filmin çekim yeridir Barlar, salonlar, gece kulüpleri ve oyun odaları sık sık aksiyonun geçtiği sahneler olur.
Önemli sayıda kara filmin zirveleri sık sık rafineriler, fabrikalar, trenlerin geçtiği alanlar, elektrik santralleri gibi endüstriyel mekânlarda geçer -en iyi ve tartışmalara yol açan sonuç Beyaz Öfke (White Heat) filmindedir.

9) Klasik kara film, dönemin Amerikan sosyal görünümü ile bağdaştırılmıştır. (Özellikle 2. Dünya Savaşı'yla oluşan yüksek düzeyde bir kaygı ve yabancılaşma duygusuyla birlikte.)1950'lerde ve Read Scare'in zirvede olduğu dönemde çekilmiş olan kara filmlerin kültürel bir paranoyayı yansıttığı söylenir.

www.sanatnotlari.blogspot.com
top