Manifestolar genellike yırtılmış, kenara atılmış politika akan, estetik ve tarihi barındıran sayfalar olarak anılarak günümüze gelmiştir aslında. Ama film gerçeği manifestolarda gizlidir. Yırtılmak üzere olduğuna inandığınız bir manifestonun inandırıcılığı, onun nasıl ele alındığına ve bakış açısıyla doğrudan ilgilidir. Film manifestolarının tarihi ironik olarak çok yaygın olarak bilinmesede aslında her tarafa nüfuz etmiştir ve kesinlikle “ilk sinema” başlar başlamaz manifestolarda ortaya çıkmaya başlamıştır. En erken manifesto oldukça kısa ve keskindi ;
 


       ''Demek bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan varlıklar içinde başka maksat var. Şu ahval, taklit ve temsil için, tertip edilen duruma benzer. Nasıl büyük masraflarla kısa toplanma ve dağılmalar oluyor. Ta ki suretler alınsın, terkib edilsin. Sinemada gösterilsin. Onun gibi dünyada kısa bir müddet zarfında  hayat geçirmenin bir gayesi şudur ki, suretler alınıp terkib edilsin, amellerin neticesi alınıp hıfzedilsin, mecma-yı ekberde muhasebesi görülsün.



Manifestolar genellike yırtılmış, kenara atılmış politika akan, estetik ve tarihi barındıran sayfalar olarak anılarak günümüze gelmiştir aslında. Ama film gerçeği manifestolarda gizlidir. Yırtılmak üzere olduğuna inandığınız bir manifestonun inandırıcılığı, onun nasıl ele alındığına ve bakış açısıyla doğrudan ilgilidir. Film manifestolarının tarihi ironik olarak çok yaygın olarak bilinmesede aslında her tarafa nüfuz etmiştir ve kesinlikle “ilk sinema” başlar başlamaz manifestolarda ortaya çıkmaya başlamıştır. En erken manifesto oldukça kısa ve keskindi ;


Ultimum Short Film Teaser/Trailer (2014)

Işık Kardeşliği


Sinemaya gitmek bir grup ayinidir. Kişi karartılmış mekana girer ve sessiz cemaate karışır. Tıpkı bir kilise ayini gibi belirlenmiş zamanda gösteriler başlar. İçeri girip çıkabilirsiniz ancak tıpkı cemaat evlerinde ve pueblo danslarında olduğu gibi saygı ve huşu göstererek sessiz olmanız gerekmektedir.  Orada sunak boşluğunun üzerinde, bizlerin de katılmayı umduğu bir ayin gerçekleşmektedir. 


Sonra gölgeler arasından ışığın ilk hüzmeleri beliriverir. O yüce projektör yukarıda arkamızda durur. Küçük ışıklar söndürülmelidir ki büyük ışık karanlığı delip geçebilsin. Ah, neredeyse her şeyin ; hayallerimizin, aptallıklarımızın ve mutluluklarımızın, doğum, tutku ve ölümümüzün makaradan çözülüşüne bakın.

Aydınlanmayı gerçek dininiz olarak kabul etmeye gönüllü müsünüz ?

Aydınlanmak istiyor musunuz ?

Aydınlatıcı olmak istiyor musunuz ?

Çok yerinde bir şekilde Lumiere adını taşıyan Fransız iki kardeşin 1895'te kurduğu Işık Kardeşleri Tarikatı'na katılmak istiyor musunuz ?

James Broughton

Upcoming Short Film Project " Ultimum"




"Ultimum will tell about the middle-aged guy who experienced incessant hapless incidents in a
 very short time. At the very catastrophe time of his life he discovered unusual points and make the things shaped again by undefined occurence of a mysterious guy near him." 






Release Date 

June 15, 2014 



Genre 

Pyschology,Drama 



Studio 

Pirana Film 



Starring 

Michael Parks Masterson, Siyamek Rezael 



Directed By 

Bahadır Karasu 



Written By 

Bahadır Karasu 



Screenplay By 

Bahadır Karasu 



Produced By 
Ekrem Doydu







"If you watch a film without good taste of music it'd be like eating a food without salt. You never can get its real taste". So thanks to Bryan Nguyen Lukasz Lowkis Panos Panakos for their contribution making the film better with their musical talents."










What is Michael Masterson Saying ?









Early Teaser




Like facebook page for latest updates !

Nymphomaniac Sentezi – Vol 1



Lars Von Trier kuşkusuz Avrupa sinemasının en farklı kişiliklerinden. Ne yaptı diye değil neler yapmadı diye sormak bu adam için en doğrusu olur. Antichrist’ten bu yana ve daha öncesindede ilgi çeken ve anlaşılmayan bulanık ve bir o kadarda baş kaldıran filmlere imza attı.Auteur dediğimiz şahısların önde gelenlerinden öyle ki dogma 95 manifestosunun yaratıcılarından ve daha sonra ise kendi manifestosunu yaratan bir adam. Şu ana kadar yaptığı filmler asla tekdüze değil aksine tamamiyle kendini tatmin etme amacıyla kendi manifestosunu tatmin eden çok yüklü şahsi filmler.




Yapımcı : Semih Yemişçi
Sunucu : Semih Yemişçi
Kamera : Tufan Küçükaslan
Grafik Animasyon : Riyan Kartal Erdal Can
Kurgu : Salim Güven
Line Tv 2014







We just submitted to the Los Angeles Turkish Film Festival with the Echo Short Film.



Watch Echo Trailer Here ;

Sadece Tanrı Affeder

 

Nicolas Windin Refn Danirmaka'lı sinema dünyamıza "Driver" adlı filmiyle hızlı giriş yapmış bir yönetmen. Driver filmiyle kendine has stilini birazda olsa biraz tattıran NicolasSadece Tanrı Affeder ile Tarantino'ya atıfta bulunuyor.

Madrugada - This old house






.

..there's a boy and a girl who know all the wrong words." 


Festival Sorunsalı




50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na 68 film başvurdu. Festivalin 50 yıllık tarihinde rekor anlamına gelen 68 film, Altın Portakal’ın en iyileri arasında yer almak için ön jüri karşısına çıkacak.
Portakal’a bu yıl başvuran ilk film sayısında da bir rekora imza atıldı. 50. Festivale başvuran 68 filmin 46’sı yönetmenlerinin ilk filmlerinden oluşuyor.




 
Yazıya şu cümleyle giriş yapmak en doğrusu olur sanırım ;

Aşk öyle bir şey ki kelimeler onu tanımlayamaz. Siz siz olun bırakın onunla oynamayın yahut bozarsınız ya da bitirirsiniz. Aşkı bırakın aşk olarak kalsın,  aşk aslında ne bir roman ne bir hikaye ne de bir masal ne de şiir. Bizler aşkları hep oralarda görmedik mi ... kavuşamazsınız aşk olur demiş şair kelimelere dökmeye çalışmış zira aşk insanı sarhoş etmiş öyle sıkıştırmış ki kelimelere kusmuş insan onu. Aşkı siz yaratamaz yazamazsınız. Sadece bir gün bir bakarsınız ki kapı çalmış aşk gelmiş.

Echo Short Film




"Echo" is minimalistic short film tells the short moments through the human mind. Expectations and not knowing about the future with the affection of past, waiting is our unavoidable destiny. Facing with your destiny or results of your choices shape the life and causes a inexplicable chaos in mind. Echo is a story where a man looks for an answer for his life...





Hayat öylesine bir yol ki betimlemesi imkansız, belki tek bir kalıba sığdıralacak kadar basit ama insan için karmaşık, bir köprüden geçiş hakikat köprüsü değil çünkü hakikatın ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Sezilerinize güvenerek aşağıda ne olduğu belli olmayan hatta geçebilmeyi başardığınızda geçmenizin vebalinin veya sonuçlarının kestirelemediği  sallanıp duran tahtadan emanet bir köprü ki yıkılmaya, çökmeye meyilli.

Ah İnsan !

  
                


"Tanrı'ya inandığımızı düşünüyoruz, iyi zamanda Tanrı'yı unuturken veya yok sayarken kötü zamanda Tanrı'nın dostluğuna ve merhametine sığınıyoruz ölüm ve yaşamın gizemleri karşısında deli gibi korkuyoruz. Toplumsal çekişme içerisinde kendi kimliğimize yenilerek fazlasıyla kendimizi merkez alıyoruz ama kendi benliklerimizin sınırlılığı düşüncesiyle baş edemiyoruz. İnsan aklının muhteşem ve hatta kusursuza yakın olan bilgisayarldan bile katlarca daha mükemmel olduğuna inanıyoruz, İlerlemeye ve aklın gücüne inanıyoruz, ama insan doğasının karanlık yönleri de bizi ele geçiriyor. Doğanın en üstün yaratığı olduğumuza inanıyoruz ama bir köpek bile bazen kalbimizi sancıtıyor. En mükemmelin biz olduğuna inanırken açlıktan ölen insan sayısı neredeyse hayvanlarınkini aratmıyor. Yaşadığımız dünyada yaşayabilmeyi becerebilmişiz gibi başka gezegenlerde yaşam arıyoruz. İnsanın gerçekte ne olabileceğini çözmüşüz gibi insanlıktan söz ediyoruz. İyiliğin var olduğuna inanırken aslında kötülüğün varlığından iyiliğin olduğunu unutuyoruz. Evreni kontrol altına tutacak gücü olduğumuza inanırken bir doğal affetle tekrar Tanrı'nın kollarına koşuyoruz. Efendilikten ve herşeyden en önemlisi insan olmaktan bahsederken aslında paranın insan olmayı belirleyen şey olduğunu unutuyoruz. Tanrı'ya inandığımızı düşünüyoruz çünkü insanlara cenneti vaad ediyor... ama bilmiyoruz ki patronunuz para vermese niye çalışasınız. Tanrı'ya inandığımızı düşünüyoruz çünkü cehennemden korkuyoruz. İnsan olduğumuza inanıyoruz çünkü öyle düşünüyoruz ama insanı insan yapan kavramların gerçekte neler olabileceğini bilmiyoruz. Seks saplantımız var, ama imgelemden korkuyoruz ve sarsılmaz tabularla kendimizi korumaya alıyoruz. Eşitliğe inanıyoruz, ama alt sınıflardan nefret ediyoruz. Kendi bedenlerimizden korkuyoruz ve her şeyden önemlisi ölümden korkuyoruz.




Kopmak



Ve hayatımda aynı anda
hiç böylesine kendimden kopmuş.


...ve bir o kadar da
kendimde hissetmemiştim

Fransız filozof Albert Camus'un depresif durumlarda kişilik ironiside içinde barındıran özdeyişi ile başlıyor Tony Kaye'nin yeniden dönüş filmi olan " Detachment". Film ise kendi halinde bir ücra bir kasabada sosyal yaşamdan kopan karşılıklı anlayış ve sevgiyi yok sayan... hayattaki anlamını yitiren, belki yaşamın getirdiği acıyla daha da kötü olmaya karar veren, psikolojik olarak yıpranmış ve ne yaptığını bilemeyen zihinsel ve vicdani olarak hayattan tamamen kopan lise çağındaki hırçın öğrencilerin tekrar topluma kazadırma amacıyla öğretim hayatını devam ettiren okuldaki "karamsarlığı" bizlere başta sözleşmeli ve sürekli okul değiştiren öğretmen Henry'nin ve diğer öğretmenlerin gözünden anlatmaya çalışmakta.

Gösteri Peygamberi Chuck Palahniuk





İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiçkimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının,önemsiz meselerinin, hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar.

Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar; Büyük ve korkunç bir bilinmeyen..."




"Hiçliğe yapacağımız iniş başlamıştır,lütfen kemerlerinizi bağlayın.."




"Banyoda traş bıçakları var,içebileceğim iyot var,yutabileceğim uyku hapları var. Seçim meselesi, yaşa ya da öl! Aldığımız her nefes bir seçim, geçen her dakika bir seçim,olmak ya da olmamak.


Kendinizi merdivenden atmadığınız her an bir seçimdir,arabanızı duvara çarpmadığınız her an hayata yeniden başlıyorsunuz.


""Eğer kimse izlemiyorsa herhangi bir şey yapmanın çok anlamsız olduğunun farkına varıyor insan."




"Çarmıha gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka bir zamana ertelerler miydi, diye düşünmeden edemiyorum.Mesela İsa mesih, kendisini kimsenin izlemediği, kimsenin ona işkence etmediği ve başında ağlayıp sızlamadığı bir kodeste can verseydi acaba bizi kurtarabilir miydi? Saygısızlık gibi olmasın ama, kurtarabilir miydi? Ormandaki bir ağacın devrilişini kimsenin duymaması gibi, İsa'nın çektiği acılara da kimse şahit olmasaydı, kurtulur muyduk?"




Fatih Akın Almanya'da yetişmiş Türk yönetmen ... Gegen Die Wand ( Duvara Karşı ) filmiyle adından daha fazla söz ettirmişti. Çünkü karakter ve öyküleme arasında sıkıntı yaşayan avrupa sinemasına ilaç gibi gelen bir film yapmıştı. Gegen Die Wand Almanya'da yaşayan iki Türk üzerinden, hayat karşmaşasını çözememiş bir veya iki dakika sonra ne olacak umrunda bile olmayan Duvara Karşı süratle giden iki insanın öyküsünü anlatıyordu veya daha doğrusu geçmişin kara bulutlarıyla güreşen bir Türk olan Cahit'in Sibel'le karşılaşması neticesinde bir hayli karmaşık olan hayatlarının dibinden yüzerek çıkma mücadelesi vermekteydiler her ne kadar duvara hızla gitseler ve çarpsalarda ölmeyi beceremiyorlardı ... Hayat onları yaşamaya mahkum etmiş ve onlarda bu yaşama bir anlam yüklemeye çabası içerisinde psikolojinin üst doruklarını zorluyorlardı. Cahit ve Sibel aslında anlam neymiş umursamazken farkında olmadan hayatlarına anlam sokmuşlardı bile... birbirleri için anlamsız hayatlarında hatta boktan hayatlarında bir anlam olmayı başarabilmişlerdi sanırım. Ancak bir duvar yıkılsa hayat onlara başka duvar çıkaracaktı... hayat onlara duvar örmeye devam edecekti ... çünkü geçmişte onlar hayata karşı karamsarlıklarından güneşi görmeyi bile red etmiş ve ilk duvarı onlar örmüşlerdi... alışkanlık olsa gerek ki artık onlar bıraksada hayat onlara duvar örmekteydi... kaçan baştan kaybeder misali hayata karşı yenilgilerini kabullenmek istemezcesine inatla duvara ilerlemekteydiler ... belki baştan kaybedilmişti ama belki kazanacak en ufak şey bile onları yaşama bağlayabilirdi... bu anlam arayışını aşkta bulan ikili son duvarı aşamadı belki ... belkide duvar yoktu ama onlar tekrar bir duvar yaptı... Cahit beklemeden gitti .. Sibel ise Cahit'siz mutsuz olan hayatında yaşarmış gibi yapmayı tercih etti. Hayat çok garipti seçenekler çoktu. Duvarlar önümüzdeydi ama yıkmakta bizim elimizdeydi sanki... ama herşeye rağmen hayat devam etti ... güneş tekrar doğdu bir başka duvar belki yine örüldü. Ölüme kadarda örülecekti ama yaşam devam etmek zorundaydı. Son söz olarak Birol Ünel harika bir oyuncu.
top