Yazıya şu cümleyle giriş yapmak en doğrusu olur sanırım ;

Aşk öyle bir şey ki kelimeler onu tanımlayamaz. Siz siz olun bırakın onunla oynamayın yahut bozarsınız ya da bitirirsiniz. Aşkı bırakın aşk olarak kalsın,  aşk aslında ne bir roman ne bir hikaye ne de bir masal ne de şiir. Bizler aşkları hep oralarda görmedik mi ... kavuşamazsınız aşk olur demiş şair kelimelere dökmeye çalışmış zira aşk insanı sarhoş etmiş öyle sıkıştırmış ki kelimelere kusmuş insan onu. Aşkı siz yaratamaz yazamazsınız. Sadece bir gün bir bakarsınız ki kapı çalmış aşk gelmiş.



 Jonathan Dayton, Valerie Faris daha önce Little Miss Sunshine filminden tanıdığımız ikililer. Filmi izleyenler bilir ki kendilerine has stilleri ile insanda uzun bir duygu yoğunluğu bırakacak komedi-dram filmiyle öne çıkmışlardı. Ruby Sparks son zamanlarda izlediğim en neşeli ama aynı zamanda dramatik filmlerden biriydi.
İkili aynı zamanda filmdede oynayan Zoe Kazan'ın hikayesini senaryoya dökmüş ve filme çevirmiş Little Miss Sunshine'dan kaldığı yerden devam etmişler.
Filmdeki kahramanımız Calvin adını duyurabilmiş başarılı bir genç yazardır. Yalnız başına evde yaşamakta ve son derece melankolik bir yaşama sahiptir. Onun için dış dünyaya açılan pencere daktilosudur.
Abisi Harry ise görünüşte mutlu bir evliliğe sahip aile babasıdır. Calvin yeni romanına başlamış ve taslakları abisine göstermekte tavsiyeler almaktadır. Calvin kız arkadaşından ayrılmış ve yeni romanının "aşk" hakkında olması gerektiğine karar vermiştir bile. Calvin'in bu romanıyla gerçeküstü şeyleri deneyim edeceği  ama "aşk" bilmecesinin tam anlamıyla izleyecilere  açık yorumlar bırakarak eğlenceli bir şekilde sunmasına şahitlik ediyoruz. Filmde olanlar gerçekte olmayabilir zira aşkı tanımlamakta her yol mekruh. Calvin yeni romanına başladığında kendisi ve hayalindeki ona aşık olan hayali bir kızı direkt olarak hikayenin içine sokar. Calvin belkide gerçekte olmasını istediği şeyin yani şu ana kadar bulamadığı doğru ya da gerçek aşkı hikayeye dökerek kendini duygusal olarak tatmin etmek istemektedir. O kendi için ideal aşkı yaratmak istemekte ama hikayesiyle birlikte tecrübe edeceği bir çok şeyden dolayı aşkın aslında oynanabilir birşey olmadığını ve tamamiyle akışına bıramak gerektiğini kişinin olduğu gibi kalması gerektiğini ve hani derler ya, sevgi emek ister, sevgi yürek ister, sevgi şefkat ister, ilgi ister gibi şeyleri anlamaya başlar. Ama aşk aslında hiç bir zaman anlaşılabilir birşey olmadığı gibi sadece hissedilir.

Hikayesinde Ruby adlı bir kızın kendine aşık olduğunu ve mutlu olacakları gerçek aşkı bulduğunu inandığı tarzında atıflarda bulunur. Ancak bir sabah kalktığında hikayesindeki Ruby sanki romanın taslaklarından fırlamış ve vücuda bürünmüş onu evde karşılamaktadır.
Calvin bunun sadece delüzyon olduğunu hasta olduğunu kabul etmeye başladığını ve kendisinin şizofren olmak istemediğinide söyleyerek doktoruna danışmakta çareyi bulur. Calvin'e göre böyle birşey imkansızdır. Roman kahramanı Ruby, Calvin'in peşini ne olursa olsun bırakmamaktadır. Calvin bunun sadece bulunduğu ruh halinde ötürü geçici bir yanılsama olduğunu düşünmekte ve Ruby'i beyninden silmek için elinden geleni yapmaktadır ta ki Ruby onu dışarı kadar takip edene kadar. Calvin acı gerçekle ya da belkide hayatının en büyük fırsatıyla karşılaştığını öğrenecektir artık. Dışarda Ruby'i kendilerinden başkasının görebildiğini anlamış ve anlam verememiştir. Durumu abisine anlatmış ve abisinin hemen doktoruna git çağrısına kulak asmayarak
sana göstereceğim diyerek abisini Ruby'le birlikte yaşadığı eve çağırmıştır. Ne hoş ki abisi Ruby'le tanışmış ve şaşkınlık içerisinde ikili ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Calvin Ruby'i romanında yaratmış ancak Ruby hemen onun yanı başındadır. Abisi böyle birşeyin mantığa sığmadığını ve kanıtlamak için aklına bir fikir geldiğini söyler.


                                  

Calvin tekrar daktilonun başına geçer ki Ruby akıcı Fransızca konuşmaktadır dizesini ekler eklemez ikili Ruby'nin gerçektede Fransızca konuşmaya başladığına şahit olmaktadır. Artık bu ne bir Calvin'in rahatsızlığı ne de bir delüzyondur. Ruby gerçekte vardır ve Calvin, Ruby hakkında ne yazarsa gerçektede o olmaktadır. Ruby'nin imajinasyon aşkı gerçek olmuştur.
Ne var ki Calvin'in içini rahat ettirmeyen bazı şeyler vardır. Gerçek aşkının bir düzmece olduğundan korkar yine .. sonuçta dizelerden dökülüp gelmiştir. Ama eline bir fırsat geçmiştir Ruby'nin tavırlarını beğenmediği zaman dizelere istediği gibi dökmüş onun istediği gibi şekillenmesini sağlamıştır. Ancak ne yaparsa yapsın Ruby'le bir türlü uyuşamamaktadır. Ruby'den vazgeçmek istememekte onun gerçek aşkı olduğunu düşünmekte ama artık daktilosuda onu kurtaramamaktadır.
Yaptığı değişikliklerin sadece Ruby'ye ve ilişkilerine zarar verdiğini düşünen Calvin bir dize daha ekler ... "Ruby is just Ruby whatever she is" Ruby'nin kendisinin isteklerine göre değil kendisi gibi olmasını istemiştir ancak ne var ki Ruby bu gerçeği öğrendiğinde onu terk etmek ister. Ruby daha fazla tutamaz ve romanında onu azad ettiğini yazar. Ruby gitmiştir. Calvin ise bir düş kırıklığı daha yaşar belkide mutlu sonla bitirmek istediği romanını dramatik bir şekilde noktalar.
Calvin "aşk" hakkında sıradışı edindiği bu tecrübeyi aktardığı romanının galasını yapar. Aşkın kendi hür iradesiyle hareket ettiğini anlamış ve akışına bırakmıştır. Ne kelimelere ne de başka şeylere yükleme gereği duymaktadır artık ... son olarak aradığı aşkı bulacak mıdır ? Kim bilir dediğim gibi bir sabah kapınız çalar bir bakmışsınız gelmiş. Aşk ne bir oyun ne bir film ne bir şiir ne de bir tiyatro ... aşk sadece aşk bir bakmışsınız gelivermiş.

Nick Utaka'nın filme yaptığı besteleme ise fevkalade.

0 yorum:

top