Hayat öylesine bir yol ki betimlemesi imkansız, belki tek bir kalıba sığdıralacak kadar basit ama insan için karmaşık, bir köprüden geçiş hakikat köprüsü değil çünkü hakikatın ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Sezilerinize güvenerek aşağıda ne olduğu belli olmayan hatta geçebilmeyi başardığınızda geçmenizin vebalinin veya sonuçlarının kestirelemediği  sallanıp duran tahtadan emanet bir köprü ki yıkılmaya, çökmeye meyilli.


Malzemeye güvenmiyorsunuz ve yavaş adım adıyorsunuz. Her adımınızı idrak etmeye çalışarak anlayamaya çalışarak gidiyorsunuz... ancak bu acıyı kederi ya da yorgunluğu arttırıyor nitekim bunu yapmanızın sebebi hemencecik geçeyimde bitsin diyen yanıbaşınızdaki insanların köprüyü koşarak geçmesi istemesi sonucu başlarına gelen şeylere şahit olmanız. Velhasıl bu köprüden herkes geçmek zorunda... tek bir yön ve ileriye doğru akıyor geri dönüş yokzira tek yön ama hesaplanamaz olasılıklar başınıza ne gelir bilemezsiniz. O çaresizlik kudurtuyor bazen, Zayıflığınızı ve aciziyetinizi kabul etmek istemiyorsunuz ... zira köprünün tahtadan basamakları güvensiz bir adım atsanız düşeceksiniz belkide. İşte hayat insanı bazen öyle anlarda yakalıyor ki köşeye sıkıştırıyor. İnsanın inancı,azmi,gücü ve psikolojik kudreti yetmeyebiliyor ama dayanıyor. Bu anlarda sorgulamaya gidiyorsunuz. Yaşamı, kendinizi, Tanrı'yı. Çünkü Tanrı varsa diyorsunuz bana yardım etmeli ... neden acı çektirmekten ya da zaafiyetinizi kullanarak sizinle oyun oynamak istesin ki, öyle midir gerçekten ? Zaten Tanrı değil midir gücünüzü ve zaafiyetinizi size veren herşeyin bir sebebi olduğunu düşünüyorsunuz çünkü sebepsizlik size başka bir keder getiriyor. İnsan her zaman arzulayan olmuş. En büyük, en güçlü, en hakikat en kudretli olmak istemiş kutsal kitaplara göre.


Egomuz ve arzumuz... sürekli isteklerimizin yerine gelmesi bizim için vazgeçilmez bir hedef. Ancak işler elbette ki sizin istediğiniz gibi gitmiyor... çocukken kendi dünyanızı yaratıp tanrı olurken bir sineği yakalar, kanatlarını koparır ve kavanozu üstüne kapatıp sıkıştırırsınız...
Tanrısal bir ego ile o sineğin uçma yetisini elinden almış ve kavanozun içinde sürüklenmesini zevkle izlerdiniz ara sıra kavanozu kaldırıp hadi kaç bakalım dercesine gülerek sineği daha fazla aşağılar ve tatmin olurdunuz. Ama elbette ki insan vicdan ve duygulara sahip Freud bunları araştırırken vicdanın direk Tanrı'dan mı geldiğini yoksa çocukluktan yetişkinliğe erişirken edinilen tecrübe ve bilgilerle insanın kendi vicdanını topluma göre oluşturduğunu çözmeye çalışmış. Tanrı bağışlayıcı, affeden, merhametli, vicdanlı ve hayal edilemeyecek iyilikte sonsuz lütuf sahibi.
Kutsal kitaplara böyle yazar ... Çocukken vicdan nedir bilmezsiniz bilmeden bir civcivi sıkar öldürebilirsiniz bile. Ancak Tanrı çocuk mudur ?  Yoksa bizlere vicdanı ve merhameti veren sonsuz lutuf sahibi midir ?

Liam Neeson oynuyor filmde. Filmin baş karakteri ve hikayenin etrafında döndüğü karakter. Senaryo Ottway ( Leeson ) aracılığı ile kavanozdaki bir kaç sineğin durumunu betimlemeye çalışıyor bize kanatları koparılmış.
İnsan ki sorun, keder çaresizlik yokken Tanrı'nın adını ağzına bile almayabiliyor zira kavanoz üstünüze kapatıldığınızda göklere bakmaktan başka çareniz kalmıyor.

- beyler eksi 55 derecedeyiz, yiyeceğimiz yok ve 100 tane kurt peşimizde
+ o değil de babam bana bir şiir okumuştu, onu paylaşmak istiyorum
- anlat abi dinliyoruz

şeklindeki dialoglarıyla dalga geçebileceğiniz bir film olabilir elbet ancak biz sineklerin durumunu farklı şekilde açıklamaya çalışan güzel bir film.

Baş karakter Ottway'in melankolik modu ile giriş yapıyoruz filmde... medeniyetten uzak buz gibi Alaska'da. Bir bayan hatırlıyor Ottway. Karısı ile olan sorununu başta çözemiyoruz ama sürekli " Korkma " diyen karısının flashbackleri ile Ottway'in karamsar ve melankolik monolog konuşması girişi yapıyor. Alaska'da Petrol Sondaj ekibini tehdit eden kurtları kaliteli uzun menzil tüfeği ile öldüren bir bekçi konumunda Ottway bölge hakkında oldukça güçlü bilgiye sahip, psikolojik olarak ise zayıf ama yenilemez bir görüntü içerisinde. Ottway'in belkide böyle bir mesleği seçmesinin sebebi hayatın kendine göre anlamsız kalabalığından  uzak sessizliği tercih etmesi... zira anlıyoruz ki karısını kaybeden Ottway hayata olan bakış açısını tamamen düşürüyor ve dar bir kalıba indiriyor. Dibe vurmuşçasına hıncını kurtlardan çıkarıyor.  Henüz kavanoza hapsolmayan Ottway Alaska'dan ayrılırken Petrol sondaj ekibinide taşıya uçağın kaza ile Alaska'nın bilinmez ücra köşesine düştüğünde kurtulanlar kavanozu üstlerinde hissediyorlar. Alabildiğiniz kadar nefes almak, yaşayabildiğiniz kadar yaşamanız gerek... çünkü bir sebep var o uçak kazasından kurtuldunuz. Ancak bekleyen tehlikeler ; Soğuk, açlık ve alanına girdiğiniz hırçın kurtlar. Ottway tehlikenin ve çaresizliğin farkında ancak siz ne kadar çaresiz olursanız o kadar güçlü olursunuz dercesine mücadeleye devam etmek istiyor.



Ki şuna bir vurgu ayrıca yapmak gerek ;
Uçağa binmeden tüfeği ile Ottway'in bu hayat yolcuğuna son vermek istemesi bizlere gösteriliyor ama Ottway yapmıyor... Ottway uçaktan düşüyor yine ölmüyor. Sanki bir şey Ottway'i hakikat için test ediyor. Ama bu kurtuluş Ottway ve diğer kurtulanlar için başka bir felaket oluyor.
Bir sebepleri var uçak kazasında kurtulduk ve yaşamalıyız. Ancak kurtların kurtulanlardan bir kaç kişiyi diri diri yemesi onların bu sebebe olan inancınıda kırmaya yetiyor. Çaresizlik Alaska'nın buz gibi karlı havasından solunabiliyor. Kanatsız sinek misali yukarıya bakıyorlar " Neden " bu kadar acımasız diye.
Ottway ve arkadaşları yaşamak için ellerinden geleni Ottway önderliğinde yapmayı sürdürürken bu çaresizliği, gaddarlığı ve zalimliği Tanrı'ya soruylar ? İnanç diyorlar. Arkadaşlarını tek tek kaybeden Ottway tekrar göğe bakıyor ve " Bana şimdi inanmak için bir sebep göster" Şimdi tam zamanı başka zaman ya da sonra değil "
dercesine sitemine başlıyor. Bir mucize bekleyen Ottway Tanrı'nın konuşmasını veya bir şekilde yanıt vermesini bekliyor belkide... ama tek duyduğu kurt ulumaları ve soğuk doğanın ambiansı oluyor. Anlam veremiyor ki neden bu kadar " gaddarlık" "zalimlik". Belki hissediyor ki onu izleyen bir kudret var ama bu kanatsız sineğin çırpınışları karşısında bir şey yapmıyor.
Bu durum Ottway'i tek başına mücadele etmeye itiyor.

Varlık ve yokluk sorgusu filmin ana iması oluyor, yaşama hırsı Tanrı'ya olan inadını gösteriyor Ottway'in.  Babasının şiiri aklına geliyor Ottway'in ;


" Bir kez daha bir mücadeleye "
  bilebileceğim en son iyi savaşa
  işte o günde yaşa veya öl
 " işte o günde yaşa veya öl    "

son raddeyi açıkça betimliyor şiir. Alfa çemberine geldiğinde kurtların komutanı diyebileceğimiz hırçın alfa ile mücadeleye hazırlanıyor Ottway.
Yalnız, zayıf, çaresiz ve bitkin... ancak ne kadar yalnız ne kadar zayıf ve çaresiz olsan bu etmenler seni o kadar da güçlü yapıyor. Tanrı'nın merhametini veya acımasını umursamıyor bile .
Tüm gücünü toplayarak mücadele ediyor. Ancak o güç nereden geliyor ?

Yalnızken bu yolda birşeyler sizi kamçılamıyor mu ? sevdiğiniz ama kaybettiğiniz bir kişinin size " korkma" diyerek seslenmesi ve Tanrı'ya olan inadınızın arkasında yatan ayrı sebep. Ne kadar yalnız ve çaresiz olursanız olun birşeyler sizin yanınızda oluyor. " Sevgi "  bu size gerekli sebebi verirken,  yaşamanız için sıcak nefesi üflüyor ağzınıza.




0 yorum:

top