Yol




Arkana bakmak faydasız ... geri dönemezsin... önüne bakıyorsun puslu... bir yere gidiyor ama nereye belli değil. Gelmeyecek olduğunu bildiğin halde beklersin telefonu. Bir kez daha arkana bakarsın sonra önüne ... ayakların istemeden bir adım atar ... devam etmek zorunda olduğunu anlarsın .. hiç bir yol yoktur ki sonu olmasın ... iyi ya da kötü bitecektir bu yol ve girersin pusun içine ... soğuk pus sizi kapladığında sıcak bir el ararsınız tutmak için ... çırpınırsınız... yürümek eziyet haline gelir... dayanacak bir omuz ararsınız. Yürümek kadar konuşamamak yalnız yürümekte yormuştur sizi. Herkes yürür o yolu ama kör misali kimse görmez birbirini ... kimse kimseyi duymaz ya da duymak istemez.  Yorulduğunuzu haykıracak bir surat ararsınız sesinin dağlarda yankılanır ama cevap gelmez. Tik tak'ları duyarsınız yankılı uzaklardan gelen ... zaman görecelidir size göre ... bazen çabuk geçsin istersiniz bazen hiç geçmesin ... ama akıp gider zaman ... tik tak sesi sizi yolun sonuna doğru yaklaştırır işte. Dersiniz ki ben nereden geldim, girdim bu yola ... tekrar arkanıza bakarsınız ... bir anlam vermeye çalışırsınız ... öyle ya da böyle bitecektir bu yol girmişsinizdir çaresizce Tanrı'yı hissederek. Her adım sizi biraz daha yaşlandırır ... yürürken dayanamayanları, pes edenleri görürsünüz... "bu yol bitmeyecek ben bırakıyorum" diye isyan etmektedirler. Adım attıkça yaşlanıyor, direnciniz zayıflıyordur... pes edenleri gördükçe ... bedeniniz size daha ağır geliyordur. Ancak pes edenlerden olmak istemezcesine yürümektesinizdir bu yolu ... ama o aptal soruyu sorarsınız kendinize yine ... ya bu yolun sonunda hiç birşey yoksa ? Koskoca bir karanlık ve hiçlikten başka ... Sonra yine arkanıza bakarsınız ... geldiğiniz yeri göremeden ... belki bir hiçliğe uzanan yolda yürümeye devam edersiniz kumar oynarcasına. Sizi taşıyan hisleriniz olur... içinizdeki ses ise pusula.

0 yorum:

top