Ay'daki Yalnız Adam



Yalnız olmak insanların belkide en çok korktuğu çaresizce durumlardan biridir şu dünyada. Ancak yalnızlık derken "yalnızlık" kavramınıda iyi açmak gerekiyor. Bir odada oturmuş, telefonu hiç bir şekilde çalmayan dert ortağı olacak bir arkadaşı bile olmayan, sokaklarda onlarca surat arasından sıyrılıpta yürüyen kişi değildir sadece yalnız olan. Aslında Franz Kafka yalnızlığa başka bir boyutta getiriyor bir sözüyle. " Benim yalnızlığım insanlarla doludur" diyor bir sözünde.



İnsanlar çok garip yaratıklardır... öyle garip yaratıklardır ki günün birinde kendi sonlarını getireceklerdir. Niyahetinde insanı insan eksiltir çoğalttığı gibi... tüm dehşetin, tüm üzüntünün, tüm korkunun esas ana kaynağı insandır. Etrafınızda bir çok suretlerle çevrili olmanız  çok sosyal bir insan olup arkadaşlarınızla etkinliklere girmeniz bile sizin yalnız olmadığınız anlamına gelmez. İnsanı insan yapan değer onun beynidir esasında... düşünebilen... ve kendine kimlik kazandırmasını sağlayan bu araç bizi farklı bir mahlukat yapar. Ve öyle bir an gelir ki zihinsel bir yalnızlığa bürünür.. ve onca kalabalığa rağmen gerçekten yalnız olduğunuzu düşünürsünüz. Ne kadar konuşursanız konuşun, ne kadar insan görürsenin görün ... yalnızlığınız değişmez.. zihniniz size başka bir dünya yaratmışken.. bu dünyada başka insanlara yer açamazsınız... çevrenizde gördüğünüz suretlerden, etrafınızdaki davranışlardan... dünya sisteminden tiksinir ve hepsinin yerin dibine girmesini istersiniz. Sadece ve sadece zihninizdeki o imajinasyon ütopyada huzur bulabilirsiniz. Bir sigara yakar gidersiniz deniz kenarına... yaşamak istediğiniz dünyayı hayal edersiniz... ve insanlarla dolu yalnızlığınız başlar işte. İnsanın garip ve çözülemeyen bir varlık olmasının getirisi bunlardır işte ... insanlar birbirini incitir insanlar mutlu olmak ister ama mutlu olmamak için elinden geleni yapar misali. Bizler bu dünyada yalnızken yeni yetme bilim kurgu yönetmeni Duncan Jones bu olaya bir de Dünya değilde Ay gözünden bakmış. Aslında yukarıda yazdıklarımın filmle hiç bir alakası olmamasına rağmen sizin bu filmi izlediğinizde hissetiklirinizle alakalı olacaktır emin olun. Bu yüzdendir ki "moon" hiç bir şekilde benim için sıradan bir bir bilim kurgu filmi değildir Tıpkı Lars Von'un Melancholia filmi gibi.

Yalnızlık sadece Dünya'ya mahsus değil.
Ay'da Hellium-3 adlı madde bulunuyor ve dünyaya yeni bir enerji kaynağı daha eklenmiş oluyor. Lunar Industries şirketi Ay'dan bu maddeyi toplayıp dünyaya satan önemli bir şirket filmde... velhasıl bizler dünyayı istediğimiz gibi yaşamaya çalışırken dünya kendi ekseni etrafında dönmektedir.. somutsal olarak 24 saatte yarı kesim dünyanın karanlık yüzünü görür sürekli... ayrıyetten  insan soyutsal olarak ta dünyanın karanlık yüzünü görür.. hani bu insanlarla dolu olan yalnızlığından ötürü... bazen oturur geceleri parıl parıl parıldayan Ay'a bakarız... oraya gitmek bile isteriz... bir tutku oluşur bizim için müthiş birşeydir. Ama gerek yoktur esasen... zira Germinal’in sosyalist karakteri Étienne'nin ağzından şunlar dökülür: Tanrı’dan ve cennetten söz edene kadar,önce bu berbat dünyayı düzeltelim.

Ay'a ya da bir başka gezegene gitmek isteyene kadar şu yaşadığımız dünyayı huzurlaştıralım demez ki insan.. ve kendi karanlık dünyasıyla yüzleşir.  Ay zaten parlak değildir güneşin bir aldatmacısı olarak bizlere parıldar. Biz insanlar dünyada karanlığımızı yaşarken... bir de Ay'ın karanlık yüzünü görelim diyor Duncan Jones.  Sam Bell karşılıyor bizi orada ... Lunar Industries şirketinin Ay üzerindeki son teklonojik istasyonunda.
Uzayın derinliklerinde yapayalnız olduğunu görüyoruz Sam'in. Bir şey dışında... teklonojik robot Gerty bir insanı aratmaksızın Sam ile konuşabiliyor ilgilenebiliyor hatta işini bile görebiliyordur. Bu Gerty'nin duyguları bile vardır yeri geldiğinde üzülür, güler ve ağlar. Aslında Sam'in bu Uzayın derin melankolisinde herşeyi Gerty'dir. Tıpkı biz dünyanın melankolisinde boğuşan insanların kendine yaratma hissi bulduğu ve onu anlayabilecek tek varlık olduğuna  inandığı içimizdeki bir ses gibi. Konuşursunuz ve dinler, susarsınız sizi teselli eder. Astronot Sam Bell Ay'daki bu sıradan günlerinde çok mutlu görünür aslında. Çünkü anlaşma gereği Sam Bell Lunar şirketiyle 3 yıllık kontrat imzalamış ve artık Ay'daki günlerinin sonuna gelmek üzeredir. Dünya'ya dönmek için can atan Sam Bell arada uydu bağlantısı ile Karısı ve kızı ilede görüşme fırsatı bulur bu onu biraz olsada rahatlatabilmektedir... ne var ki Sam Bell daha Ay'ın gerçekten dehşet verici yalnızlığıyla karşılaşmamıştır. Bu hiç bir şekilde uzaylı ya da garip yaratıkların baskını değildir düşündüğümüz gibi uzayda. Çok farklı bir şeydir... Lunar tarafından Sam kendisiyle Ay'da yalnız bırakılmıştır. Şu ana kadar gerçekten yalnız olduğunu sanan Sam gerçektende yalnız değildir .... hani dedim ya kendisiyle yüzleşecek ve Ay'da en garip anlarını yaşayacaktır ... Sam kendi yalnızlığını kendisiyle yaşayacaktır. Dünya'ya gidişinin son günleri yaklaşırken  geçirdiği kazadan ötürü ağır yaralanan Sam, Gerty tarafından tedavi edilmiş ve tekrar uyandırılmıştır. Öyle ki bu uyandırılış tam anlamıyla uyandırılıştır. Sam uyanacak ve Ay melankolisinin içinde boğulmaya başlayacaktır. Bu melankolide Gerty'nin çaresiz avutmaları bizleri ister istemez daha çok üzüyor. Bir robot tarafından avutuluyorsunuz.



Sam Bell: İyi olacak mısın Gerty ? 
GERTY: Elbette. Yeni Sam ve Ben sistem yeniden yüklenince programlamaya devam edeceğiz. 
Sam Bell: Gerty, Biz programlanmayız . Bizler insanız, Anlıyor musun?  


Ne var ki Gerty'nin artık üstünü tamamen kapatamadığı gerçeklerle yüzleşen Sam... dünyaya döndüğündede eski dünyasını bulamayacağını biliyor. Çünkü Lunar tarafından Sam Bell daha doğrusu bir çok Samler yalnızlığa mahkum edilmiştir.

Kaza alanında kendisiyle karşılaşan Sam aslında bizlere kaza geçiren Sam'in hiç bir şekilde tedavi edilmediğini ve başka bir Sam'in uyandırıldığını göstermektedir. Bizlerde Sam gibi acı çekmeye başlarız... Ay'daki bu yalnızlıktan sonra Dünya'daki karısının ve kızınında bir kurmaca olduğunu düşünmeye başlarız.
Çünkü ne var ki Sam'in Ay üstündeki bu yalnızlık buhranıyla boğuşurken ayakta tutan tek şey karısı ve çocugudur. Ama gelin ki kaçınılmaz gerçeği yinede öğrenecektir Sam.

Sam Bell:  Gerty, Odada bir başkası mı var acaba ?


Ancak Lunar tarafından bir çok Sam klonlanmış kontrat gereği 3 yılda 1 dünyaya gönderilmektedir. Her Sam karısını ve çocugunun oldugunu düşünür ve dünyadaki anılarını anımsar ama bu öyle değildir. Gerçekte dünyada var olan Sam Bell'in aslında Lunar tarafından klonlanıp tamamen Ay üzerinde kullanılmak için
programlandığı gerçeğini Sam'in uzay aracı içinde uyduyla yaptığı kısa ev görüşmesinde öğrenir ve Ay'ın karanlık yüzünü tamamen hissederiz. Film bitene kadar klon Sam'lerin dayanışmasını izlemekteyizdir. Kendi yalnızlıkları içerisinde boğuşan Sam'ler bizlere şu ana kadar hiç bir bilim kurgunun getiremedeği insani boyutları getirmiş oluyor.

Filmin konusu, anlatımı ve birtakım unsurları aklılarla sinema tarihinde referans olmuş çeşitli bilim kurgu yapımlarını getirebiliyor. Ama Moon’un 2001: A Space Odyssey’den ne anladığını, Blade Runner’dan veya Alien’dan neler öğrendiğini konuşmamıza gerek yok. Günümüz bilim kurgu yapımlarında çoğu kez tuhaf yaratıkların, yüzeysel gelecek tasvirlerinin, lazer destekli aksiyonun, bu yapımlarda asıl işlenmesi gereken insanî boyutları yok sayması ile Moon' un değeri daha iyi anlaşılıyor.
Düşük bütçede çekilen Moon, bizleri tekrar birey analizinin içine sokmaya başlıyor. Hayatta ne önemlidir, bizler ne için varız ? Sevgi,aşk,umut ve daha bir çok unsur. Elimizdekilerin değerini bilmek ya da zamanında davranmak, bizlere bunu hüzünlü ve kırılgan yapısı ile Ay'da gösteriyor. Kaldı ki Sam Bell Ay'da değil kimsenin olmadığı bir şehir ya da herhangi bir yerde olsa yine aynı etkiyi yapacağından eminim.
Moon, görsellere ve seyir zevkine değil, insani duygulara ve hislere hitap eden bir bilim kurgu filmi. Hayattaki değerlerimize göndermeler yapan fimlerden sadece bir tanesi ... onu ilginç kılan uzayda geçmesi sadece. Unutmayın bizler hep yalnızız çünkü insanlar mutlu olmamak içinden elinden geleni yapar... siz siz olun kendi ütopyanızı kurun... ancak gerçekten sevdiğiniz kişileri incitmeyin ve onlara dünyanızın kapılarını açın. Dünya ne kadar kirli olursa olsun ... zihninizde gerçekten temiz bir dünya kurabilirsiniz ve gerçekten bir gün o dünyaya gidebilirsiniz belki de. Siz siz olun sakın robot Gerty'i incitmeyin. Onun gülüşü olmasa Ay'daki bu hayat çekilebilir miydi ?



 Müziklerle bitireyim... Clint Mansell klasiği devam ediyor zaten ... filmin ruhuna can üflüyor ve yapboz tamamen tamamlanıyor. Hani müziği dinlerken Astronot Sam Bell'in bir an mekikle dünyaya ineceğini düşünüyorum.

0 yorum:

top