Sinematografik Hayat

Sinemada çok önem verdiğimiz bir unsur sinematografi, peki nedir bu unsur, bırakalım şimdi sözlüklerdeki edebi klişe tanımlamaları ve sinematografinin derinlerine inelim.

Sıradan bir insan hayal edin ve onun sıradan bir gününü sabah erken kalkıp işe gitmek zorunda, istemeyerekte olsa kalkıyor o sırada cam kenarında olan yatağında doğrulunca güneş ışınlarının içeri puslu bir şekilde girmesi dikkatini çekiyor, uykulu gözlerini ovuşturuyor ve camdan bakıyor, dağların arkasında yücelen bir güneş var daha tam parlamamış kuvvetli ışık veremiyor doğal olarak bu manzara karşısında etkileniyor bu adam peki bu adamın yerine herhangi bir kamera düşünsek ne olurdu ? Günde bir kere denk gelecek bu manzarayı doğru yerde çok güzel bir şekilde durdurabilirdi işte sinematografi burda başlıyor, sinematografi doğadaki tüm unsurların doğru bir zamanda doğru bir yerde doğru bir açıda objektife yansıması değilmidir, görüntü estetiğidir sonucunda, ancak bu söylediğimden şu mana çıkıyor olabilir siz sadece doğru zamanı doğru yerde bekleyin, evet bunu yapmamız gerek ancak doğru zamanı bekleyeceğimiz doğru yeride biz yaratmak zorundayız hatta yeri gelince doğru zamanıda biz yaratmalıyız, siz kameranın arkasındaysanız Tanrı'yı unutmalısınız, o kameranın arkasına geçtiğinde artık yepyeni bir dünyanın tanrısı siz oldunuz, vizörden göreceklerinizi siz ayarlayacaksınız, güneş doğumu ve batımı, dolunay gibi insanların gözüne hoş gelen unsurları efektlerle yaratmak gibi saçma bir şey yok, bunlar zaten Tanrı'nın fotoğrafçı ve sinemacılara hediye ettiği hediyeler o güneş oradan sizin için yükseliyor zaten, önemli olan doğru zamanda doğru yerde bulunmak, şafakta güneş sizin için yükselirken sizin tek yapmanız gerek kameranızı doğru yere yerleştirip REC tuşuna basmak. REC tuşuna bastığınız andan itibaren tanrı sizsiniz. Bu söylediklerimle belki sinematografiyi çok dar kalıba indirgedim ancak ufku açık olan insanlar dediklerimi gayet geniş manada algılayabileceklerdir.

Şimdi gelelim doğru zamanı ve yeri yaratmak olayına, aşağıda gördüğünüz kare son filmim olan "Yalnız Şehir" kısa filminin sonlarından bir kare, filmi izleyenler bilecektir ki artık filmin sonuçlandığı kısım, esas eleman artık gerçeklerle yüzleşmek durumunda, şahsi olarak film baştan aşağıya sahnelemede ve sinematografide öyle bir zayıf ki evlere ziyan ve ki size sadece şu sahnede olan şikayetimi dile getireceğim ( bakın ne güzel değil mi, hem çekip hem öğreniyoruz ) artık bu sahneden ikili diyalog söz konusu aks olayları tamam ancak dekorda ciddi problem var, elimdeki kamera alan derinliğini sağlayamadığından dolayı öyle bir dekorlama yapmalıydım ki şu göz boyayan dağınıklık kaybolmalıydı yada tamamen yüze odaklı zoom çekmeliydim. Kameranın hedefinde olan elemanın arkasını bulanıklaştıramadığımız için film için tamamen gereksiz olan ve dikkatleri dağıtan ısıtıcı,koltuklar ve bir sürü ıvır zıvır meydana çıkmış ve çok rahatsız edici ve bu durumda estetik kayboluyor ve sinematografi adına hiç bir şey kalmıyor tek yapmam gerek ya yüze zoom çekmek ya da arka planı sadeleştirip elemanı dikkat dağıtmayacak şekilde izleyiciye teslim etmekti, bu düz beyaz bir duvar olabilirdi ya da arkayı kapatan bir perde ne demek istediğimi aşağıdaki kareyi olduğu gibi izlediğiniz ve izledikten sonra gözleriniz kapatıp bir de dediğim şekilde hayal ederseniz anlarsınız. Sözün kısası Tanrı sizsiniz hangi Tanrı işinin rahatsız edici olmasından hoşlanır ki düşünün güneşin siyah ışık verdiğini ne kadar rahatsız edici olur du değilmi yada düşünün ayın kıpkırmızı olacağını, anormal gözlerle bakılırdı değilmi, Tanrının bu dünyayı insanlar için ne kadar estetik yaratmış olduğu görebileceğimiz bir sürü unsur var, peki ya bir sinemacı ? Sinemacı bir film çekmek istiyorsa, bir dünya yaratmak istiyordur, artık bir Tanrı vasfına bürünmesi gerekir, zaten her gün görebildiği estetiği, sıfırdan yaratmak ona kalmıştır ancak her zaman doğru yeri ve zamanı beklemek yeterli olmaz, yaratmak gerekir.

      
Arkadaki objeler ve ıvır zıvırlar ne kadar rahatsız verici değilmi Damacanadan tutun ısıtıcıya kadar filmle alakası olmayan bir sürü şey !




Bu da filmin son karelerinden estetik duruyor değil mi ? Güneş artık dağların ardına girmiş ancak puslu ışıkları yeryüzünü aydınlatıyor hala. Denizin durgunluğu güneşin ışınlarıyla o kadar etkileşmiş ki kendi rengini kaybetmiş adeta ve bu güzel doğa çakışmasının önünde bir buluşma söz konusu olay doğru yerde doğru zaman beklemek mi ? evet öyle güneşin batışını bekledim ve oyuncuların oraya gidip el ele tutuşmalarını söyledim sadece REC'e bastım ve seyrettim bu bir sinematografiydi çünkü huzur veriyordu birden çok unsur zincilerleme vizöre giriyordu ve bir çok izleyiciye eminim ki kız arkadaşını alıp gün batımını izlemek ve deniz havası almak hevesi verdi.

0 yorum:

top