Spike Jonze “Aşk” ın bir başka durum hali işe karşımıza geliyor. Biz zaten “Aşk”ı zaten tam olarak tanımlayamazken veya sonuncunun tamamen hüsran ya da başarısızlıklardan ibaret olduğunu düşünürken Jonze ise yakın gelecekteki gelişmiş bilgisayar teknolojisi üstünden sanal ve gerçek duygular arasındaki farkı gözetmeksizin insanların “Aşk” diye nitelendirdikleri eylemi eleştiriyor.
DİYELİM Kİ SADECE GERÇEKLİĞİN SINIRLARINI DENİYORDUM. NELER OLACAĞINI MERAK ETTİM. HEPSİ BU: SADECE MERAK. JIM DOUGLAS MORRISON, 1969.
Bir şekilde ‘sinema’ adını almış olan yaşam-tarzı [evet, bir sanatın çokça ötesinde] benim için hep ‘avant garde’ ön takısıyla beraberleşip; ‘avant garde sinema’ adına bürünmüştür, ya da ters bir anlamla ben, her sinema dediğimde ve ya ondan bahsettiğimde muhakkakki avant garde olandan yani –dahası- tek olan, aslolan sinemadan bahsetmişimdir. Deneysellik sadece sinema sanatının temel taşlarının mekanik sürecinde ve sonrasında; film çekimlerinde varolan –yaşayan- bir şey miydi, elbette ki değildi, varoluş; başladığı andan itibaren, öncesi ve ölümün getireceği sonralıkla ve yaşam sürüldüğü zaman dilimi boyunca, tamamı ile ve tüm anlamıyla bir deneysellik idi zaten.
Manifestolar genellike yırtılmış, kenara atılmış politika akan, estetik ve tarihi barındıran sayfalar olarak anılarak günümüze gelmiştir aslında. Ama film gerçeği manifestolarda gizlidir. Yırtılmak üzere olduğuna inandığınız bir manifestonun inandırıcılığı, onun nasıl ele alındığına ve bakış açısıyla doğrudan ilgilidir. Film manifestolarının tarihi ironik olarak çok yaygın olarak bilinmesede aslında her tarafa nüfuz etmiştir ve kesinlikle “ilk sinema” başlar başlamaz manifestolarda ortaya çıkmaya başlamıştır. En erken manifesto oldukça kısa ve keskindi ;
''Demek bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan varlıklar içinde başka maksat var. Şu ahval, taklit ve temsil için, tertip edilen duruma benzer. Nasıl büyük masraflarla kısa toplanma ve dağılmalar oluyor. Ta ki suretler alınsın, terkib edilsin. Sinemada gösterilsin. Onun gibi dünyada kısa bir müddet zarfında hayat geçirmenin bir gayesi şudur ki, suretler alınıp terkib edilsin, amellerin neticesi alınıp hıfzedilsin, mecma-yı ekberde muhasebesi görülsün.
Manifestolar genellike yırtılmış, kenara atılmış politika akan, estetik ve tarihi barındıran sayfalar olarak anılarak günümüze gelmiştir aslında. Ama film gerçeği manifestolarda gizlidir. Yırtılmak üzere olduğuna inandığınız bir manifestonun inandırıcılığı, onun nasıl ele alındığına ve bakış açısıyla doğrudan ilgilidir. Film manifestolarının tarihi ironik olarak çok yaygın olarak bilinmesede aslında her tarafa nüfuz etmiştir ve kesinlikle “ilk sinema” başlar başlamaz manifestolarda ortaya çıkmaya başlamıştır. En erken manifesto oldukça kısa ve keskindi ;
Subscribe to:
Posts (Atom)